18 Kasım 2005

SEVDA

Hüzün güllerine konan bülbül, baykuş olmayı yeğler miydi acaba?Uçup gitse gül, durup kalsa göz kuruyacak. Gözyaşına bulanan güllerin nemi, boğacak bir gün.... bülbülü boğacak.

Gözyaşı ile sulanan gülün, güneşle ısınması hayaldir artık. Dozu arttırılan acıların da onun için önemi yoktur. Yaşamak için seveninin gözyaşına olan ihtiyaç, onu acının maksimum noktasında tutmaktadır zaten. Seven, sevilen ve sevda, ah...

Gülü ve bülbülü hüzne salan masalın adı mıdır sevda? Ayrılığın azap, vuslatın ateş olduğu sevda. Yaraya tuz, yangına su nispetinde,gözyaşının anası sevda. Hem yaraya tuz hem de yangına su...Gücüm tükenip, cinnet kumkumasına girmeme engel yine sevda...

Gam dağlarının affedilmeyen eşkıyasıyım. Yüreğim acıyor sevmekten, beynim kanıyor düşünmekten. Hüzün !.. hüzünüm.... hüzünlüm... sevdam benim... bu yangına ne kadar dayanırım, bu yangın bana ne zaman “serin ve selamet ol” ur, bilemem. Hüznün ateşini söndüren midir gözyaşı, körükleyen midir? Onu da bilemem. “Hal” imi yaşamaklığımın nasıl göründüğü, yitik ve lazım olmayan bir eşyadır artık. “Atık” tır yani. “Hal”im ve eşya. Yan yana telaffuzu bile ne kadar yakışıksız.

(Katkılarından dolayı teşekkürler....)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

boş verememiktir hüzün.