Herkes kendince anlamlandırmaya çalışır hayatı ve varlık nedenini.
Bu ilkçağdan beri tüm insanların sorunudur. Farklı boyutta tarzda ve miktarda olsada..
Bazıları bunu çok ileri getirmiş ve ortaya “felsefe” çıkmış.
Hayata anlam kazandırmanın kökeninde; ölüm sonrasının bitiş veya başlangıç olması düşüncelerinden hangisi olursa olsun iki şekildede hayata anlam katma gereği ve ihtiyacı içinde olmuş insanlar. Sadece bu dünyaya anlam katma arayışı pagan dinleri ve materyalizimi doğurmuş. Oysaki bu dünya ile beraber ölüm sonrası hayata anlam katma İslam ile varolmuştur. Tek tanrılı dinler demiyorum. Çünkü dünyada tek bir din vardır oda “İslam”dır. Diğerleri İslam’ın bozulmuş, yozlaşmış halidir. Zaten yeni yeniden uyarıcı gönderme bunun yansımasıdır. Şu an dünyada hali hazırda uyarıcımız mevcut. O’da Kur’an. Allah’ın mucizesi olarak orjinali günümeze kadar geldi ve kıyamete kadar gidecek. Tek kelimesi değişmeden, ışık olmaya devam edecek bütün dünyaya.
İslam’a göre anlam arayışı sadece bu dünya ile kısıtlanmamalı. Bu dünyaya verdiğimiz anlamın yansımasını ahirette görürüz. O halde bu dünyayı anlamlandırmamız ve nasıl anlamlandırdığımız çok önemli. Bu dünyayı “ben” ile anlamlandıracağımıza göre ilk önce “ben”e anlam katmak zorundayız. “Ben”e anlam katmak için çaba harcamalıyız. Nasıl mı? Okuyarak, gözlem yaparak, düşünerek, sorgulayarak vs. “Ben”deki at gözlüğünü ortadan kaldırmalıyız ve mümkün olduğunca geniş bir perspektiften dünyaya bakmalıyız. “Ben”e harcamış olduğumuz emeğin neticesinde, “ben”imizin gittikçe güzelleşmiş olduğunu fark edeceğiz. Genişleyen perspektifle dünyamız da anlam kazanacaktır. Çevre sorunlarına, insana, kentleşmeye, ekonomiye vs. her alana geniş bir bakış açısı ile bakmak, onlara anlam yüklemek sevmeyi; sevmek, beraberinde sorumluluğu getirecektir. Bu sorumluluk bilinci ile dünyamızın da giderek güzelleştiğini göreceğiz. Dolayısıyla “ben”i ve dünyayı güzelleştirdikçe ahiretimizi güzelleştirmiş olacağız. O halde anlam arayışı sadece bu dünya ile kısıtlanırsa materyalist ve hedonist modern dünyada olduğu gibi “dünyayı kullanabildiğin kadar kullan benine yaşatabildiğin kadar zevk yaşat” düşünceleri hayata yön vermiş olacak.
Anlam arayışımızı, kutsal anlayışımız anlamlı kılacaktır. “Mutlak Kutsal”a yani Allah’a bizi ulaştıracak her şeyi, dolaylı kutsal görmüş olacağız. “Ben”e ve dünyaya yani, kutsal gördüğümüze zarar vermek korkusu saracak içimizi ve seveceğiz. Sevmek, sorumluluk ve teslimiyeti getirecek beraberinde. Ölümüne, teslim olmak. Daha doğrusu, ölümü göze alacak kadar teslim olmak. Zaten ölümüne sevgi, teslimiyette doruktur. Mevlana’nın“Ben dostuma gidiyorum. Sizler niyaz ederek benim yolumu kesiyorsunuz. Üzülmeyin ben vefat edince düğün dernek kurun,” sözleri bu doruğa örnektir.
Kısacası anlam arayışımızın bu dünya ile sınırlanmış olması ne bu dünyaya nede ahirete bir yarar sağlayacaktır. Vesselam.
23 Mart 2007
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
7 yorum:
NO COMMENT :)
:)) neden yaaa!!!
:))
"Dokunamadığın noktalardan gelir hayatının anlamı"
Anlam:Bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey, bunların hatırlattığı düşünce veya nesne, mana, fehva, valör.(TDK sözlüğünden)
Yukarıdaki kelime açıklamasından hareketle "hayatın anlamı"nı, yaşadığımız yaşamdan anlaşılan, hissedilen, düşünülen, diğer kişilere ve varlıklara verdiğimiz etkiden çıkan sonuç olarak tanımlayabiliriz.
Hal böyle olunca ve de yazınızda pekde güzel ifade ettiğiniz gibi hayata olabildiğince geniş bir perspektiften bakmanın ve at gözlüklerinden kurtulmanın önemi birkez daha ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda, "hayatın anlamını" ağırlıklı olarak dine (İslam'a)yüklemenin de çok "anlamlı" olmayacağını düşünüyorum.Evet din önemlidir ve fakat yaşamın tümünün anlamını birtek olguya yüklemek, en azından, o olguya sahip olmayan insan ve varlıklar için "anlamsız bir hayat" sürdüklerini ifade eder ki buda çok sağlıklı olmasa gerek.
Sonuçta dinler biz insanların "inanışlarının" ürünüdür.Dine "inanırız".Böyle baktığımızda da en azından teorik olarak Dünya üzerinde (hatta kainattaki tüm inanabilen akıllı varlıklar kadar ama o kadar genişletmeyeyim)yaşayan her insan kadar dinde olabilir.Ekstrem bir ifade olduğunu kabul etmemle beraber teorik olduğunu söylediğime dikkat çekerim.Dolayısı ile bu kadar haksızlık yapmamalıyız diye düşünüyorum.
Bu noktada aklıma hep şu gelir:
Edison malum İslam dinine mensup değildir.Ama hangimiz O'nun "anlamsız, boş" bir hayat sürdüğünü ifade edebiliriz ki..?
Ellerinize sağlık, güzel düşündüren bir yazı yazmışsınız...
:)
Adamın Biri....
senin "islam" anlayışınla benim "islam" anlayışım aynı değil.
senin "inanç" anlayışınla benim "inanç " anlayışım aynı değil.
söylermisin biz birbirimizi anlayabilirmiyiz?
Bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey, bunların hatırlattığı düşünce veya nesne, mana, fehva, valör
ANLAM bu ise biz anlaşamayız:)
bence insan inanca inanmaz doğruluğuna inanır doğruinanç bir tane değil ki .bu inançların içinde islam tek doğru kalmıştır.size katılıyorum da. şu adamı anlayamadım. kısaca islam inançtır ama hayatın bütününü kapsayan bir emirdir .ya yaşarsın yada yaşamazsın .takdir yüce hakimindir.ALLAH.
guzel bir dusunce...dinin insanlarin inanislarinin urunu oldugu dusuncesi gercegi yansitmiyor...islam ve ondan once gelen hak din ve peygamberlerda ifadesini bulan dogruluk, iyilik ve erdem vurgusu yaratilanin yaraticiyla irtibati bir devamlilik gosteriyor...ama tabii ki din cok degisik sekillerde yorumlanabilir ama bunun da belli bir siniri var nihayetinde kuran ve sunnet gibi temel kaynaklarla da aykiri olamaz bu yorumlar...
Yorum Gönder